SEYYİDİNA ABDULKADİR GEYLANİ
O günkü İran’ın Geylan kasabasına yakın bir köy olan Nif’te Ramazan’ın girip girmediğinden şüphe etmekteydiler. Acaba o gün oruç mu, değil miydi?
Kasabadan henüz haber gelmediğine göre kendileri nasıl bir tespit yapacaklardı? Söylentilere bakılırsa işin içinden çıkmak mümkün değildi. İçlerinden biri fikrini şöyle açıkladı:(islami
— Abdullah beyin hanımı Fatıma validenin geçenlerde dünyaya gelen çocuğunda farklı haller müşahade edilmektedir. Gidip anne Fatıma’dan soralım, bakalım bir işaret olacak mı?
Merakla gider ve sorarlar:
— Fatıma anne! Ramazan’ın başlayıp başlamadığını bilemiyoruz. Acaba sizin masumda müşahede ettiğiniz bir durum var mı?
Fatıma annenin cevabı düşündürücü:
— Bugün imsaktan bu yana tek damla süt emmedi. Başka şey yedirmek de mümkün olmadı!
Dinleyenler başlarını sallarlar:
— Evet, tahminimiz doğru çıktı. Bu masum çocuk . bugün oruçtur.
Öyle ise Ramazan başlamıştır! diyerek islami sohbette hayretle kıssadan hisse kapıyoruz.
— Kimdir bu çocuk biliyor musunuz?
Bu çocuk sekiz asır önce dünyaya geldiği halde hâlâ kendisinden hürmet ve saygıyla bahsedilen Abdülkadiri Geylanî (Kuddise sirruhu) dur.
Evet, Hazret-i Geylanî daha çocukluğundan böyle haller göstermiş, islâmi titizliğe sahip olmuştur.
Bu yücelik acaba sadece kendinden mi, yoksa Onu besleyip büyüten anne-babada da bir şeyler var mı?
Fatıma’yı dinleyelim:
Oğlumu başka kadınların emzirmesinden çok sıkılırım. Çünkü o kadınların yediklerinin helal mı, haram mı titizlikle inceliyoruz bilemiyorum. Aynı titizlik kendim için de
BÖYLE ANNEDEN BÖYLE EVLAT
OKUNMAZ MI KÜLLİYAT?..
Şimdi de izin verirseniz daha beriye gelelim, günümüze dönelim. Hocası Nur Mehmed, öğrencisinde gördüğü fevkaladelikten dolayı merak eder, çocukla birlikte ana babasını ziyaret gider. Birlikte öğrencisinin evinin kapısında babayı beklemeye başlarlar. Az sonra önünde öküz ve inekle tarladan gelen babaya sorar:
— Mirza Efendi, bu hayvanların ağzı neden bağlı?
Cevaba bakın:
— Tarlaya giderken. gelirken yol kenarındaki başkalarına ait yeşilliklerden koparmasınlar diye bağladım. Şayet başkalarına ait yeşilliklerden yerlerse bunlarla sürdüğüm tarlanın buğdayından nasıl yeriz, bu ineğin sütünden nasıl içeriz?
İşin sırrını anlar gibi olan Hoca Efendi bu defa da harika öğrencisinin annesinw sorar:
— Ben Sald’e anne olacağımı anladığımdan itibaren Abdestsiz yere basmadım, dünyaya geldikten sonra da abdestsiz süt vermedim. Abdestimi almadan süt verdiğimi hiç hatırlamıyorum.
Müderris Nur Mehmed, merakını yenmiştir. Kararını ifade eder;
—Evet Şimdi meseleyi çözdüm, böyle baba ve böyle anadan, böyle evladın dünyaya gelmiş olması normaldir. Gel bakalım Said, biz yine medresemize dönelim!
Evet, bu da Bediüzzaman Said Nursi’nin ana babasından hatıra…
Ne dersiniz?..