Peygamber in görevi ve sünnetin yeri
Bazı kimseler sünnetin Müslümanlıktaki yerini ve önemini bilmedikleri için ona değer vermek istemezler. Bu gibi kimseler bir şey söylendiğinde hemen, “Bu Kuran’-da var mı?” diye sorarlar. Bu düşüncenin yanlışlığını göstermek için önce Peygamberin görevini bilmek zorundayız. Bunlar:
a) Kuran-ı Kerim kendisine nasıl vahyolunduysa, onu öylece insanlara ulaştırmak.
b) Kuran-ı Kerim’i açıklamak ve tefsir etmek.
Bilindiği üzere Kuran, insanın gerek Rabbine, gerek
İnsanlara olan özel ve genel ilişkilerine dair her şeyle ilgili hükümler koymuştur. Hz. Peygamber de bunu nasıl aldıysa, öylece insanlara tebliğ etmiş, ulaştırmıştır. Fakat düşünmek gerekir ki, Kuran, her türlü ayrıntıyı içine alan bir kitap değildir. Aksine, o her şeyin temel ilkelerini koymuştur. işte bu ayrıntılar, Peygamberimizin sünnetinden çıkarılır. Nitekim o, sözleri ve uygulamalarıyla Kuran’ı açıklamış ve anlaşılması güç görünen ayetleri tefsir ve açıklamalar yaparak anlaşılır hale getirmiştir.
Peygamberimizin ashabı, din konusundaki her şeyi •n başta Kuran’dan alırlardı. Fakat Kuran’da açık bir hüküm bulamadıklarında, ya da benzeri bir olayla ilgili bir hükmün o olaya nasıl uygulanacağında şüpheye düştüklerinde, Peygamberimize sorarlardı. Peygamberimiz de onlara cevap verir, anlamakta güçlük çekilen konuları on-|ltra açıklardı. Burada birkaç örnek verelim:
1) Oruç ayeti geldiğinde, bununla bütün Müslüman-ı lara orucun farz olduğu anlaşılmıştı. Fakat bir kimse oruç-[ ili öldüğünü unutarak bir şey yer ve içerse durumun ne olacağı ayette açıklanmamıştı. Bir gün ashabdan biri, oruçlu olduğunu unutarak bir şey yemiş ve orucunun bo-fulup bozulmadığını Peygamber den sormuştu. Peygamber Efendimiz buna:
de öyle kiliniz’’ buyurdu. Bütün ömürleri boyunca, bu- i gün bildiğimiz belirli vakitlerde ve yine bildiğimiz şekil- \ de kendisi namaz kılmışsa, ashab da öylece kıldılar. Böy- \ lece de namaz, daha sonraki Müslümanlara nakledilmiş I oldu.
Kuran’ın birçok ayetinde, Peygamberimizin söz ve | davranışlarının Müslümanlara örnek oiduğü gösterilmiş- * tir; Haşr Suresi’nin 7. ayetinde şöyle buyuruluyor: “Peygambersize ne verdiyse onu alın, size neyi ya- j sakladıysa ondan sakının.”
Nisa Suresi’nin 59. ayetinde ise, Allah’a itaatten son- j ra Hz. Muhammed (S.A.v.)’e itaat emredilmektedir.
“Ey inananlar! Allah’a itaat edin ve Resul e itaat-edin.’’ 11
Aşağıdaki ayette ise, Allah tarafından seçilmiş örnek! bir toplum lideri olarak Hz. Muhammed’in söylediği her şeyin Allah’tan aldığı vahiy doğrultusunda olduğu, anlamsız olmadığı gösterilmiştir:
“O, havadaniboş şeyler) konuşmaz. O, kendisine vah-yedilenden başka bir şey değildir.” (Necm Suresi: 3-4). „ Aşağıda geçen olay da, Muhammed (S.A.v.)’in her söy-;l lediği sözün Allah rızasına uygun olduğuna ve gerçek ol- $ mayan hiçbir sözünün bulunmadığına işaret etmektedir: f Abdullah b. Amr b. el-As, Hz. Peygamberin bütün söy-ledikierini yazmayı alışkanlık haline getirmiştir. Bir gün arkadaşları ona serzenişte bulundular ve dedilşr ki: “Peygamber de nihayet bir insandır, bazen neşeli ve sakin, bazen de öfkeli olabilir. Ağzından çıkan her sözüm herhangi bir seçim yapılmaksızın yazılması herhalde doğru değildir.”
Bunun üzerine Abdullah, Resulullah’a gitti ve bütün söylediklerini yazıp yazamayacağını sordu. Resulullah buna “Evet” cevabını verdi. Abdullah, emin olmak için yeniden sordu:
“Neşeli ve sakin ya da öfkeli ve üzüntülü olduğunuz zaman da yazabilir miyim?”
Bunun üzerine Resulullah şu cevabı verdi:
“Elbette! Allah hakkı için söylüyorum ki, bu ağızdan dışarı yalan olan bir şey çıkmaz.”
………………..
—”Bir adam oruçlu olduğunu unutur da yer veya İçerse, orucu bozulmaz” cevabını vermiştir. İşte Peygamberimizin bu cevabı, bir sünnettir ve hükmü açıklanmıştır. Bu hadis ile, “Yanılarak veya unutarak yaptıklarınızda günah yoktur” (Azhab suresi) ayetim tefsir etmiş ve o hükmün burada bulunduğunu açıklamıştır.
2) “Namazı dosdoğru kılınız”, “Namaz belirli saatlerde kılınmak üzere müminlere farz oldu” gibi ayetler namazın belirli vakitlerde kılınmasının Müsiümanlar üzerinde farz olduğunu gösteriyordu. Ayrıca, birçok ayet-‘ te de namaz vakitleri bildiriliyordu, çünkü bu vakitlerin ne zaman başlayıp ne zaman sona erdikleri, kaç rekât oldukları, secde ve rükûlarının nasıl olacağı ve nelerin namazı bozacağı hususları ayette açıklanmıyordu. İşte bütün bunları Peygamber Efendimiz bize göstermiştir.
3) kuran da şarap haram kılınmıştır. Fakat miktarı belirtilmemiştir. Peygamber Efendimiz bunları açıklamıştır.
Hadislerin toplanması
İslam’da bilgi elde etmek (ilim tahsili), bilmediğini öğrenmek her Müslümâna farz olduğu gibi,islami sohbet bildiklerini yaymak da kesin bir görevdir. Kuran-ı Kerim ve hadis-i şerifle ilgili bilgileri öğrenmek ve bilmeyeniere öğretmek ise başta gelen bir farzdır, çünkü dine uygun şekilde yaşayabilmek ve dinin emrettiği şeyleri yapmak için her şeyden önce onları,bilmek gereklidir. Ayrıca, bildiğini başkalarına iletmek konusunda Peygamberimizin emirleri vardır:
“Burada hazır otanınız, burada bulunmayanlara benim söylediklerimi ulaştırsınlar, çünkü bakarsınız hazır olanınız, sözümü kendisinden daha iyi anlayan bir kimseye ulaştırır. Benim sözümü işitip belledikten sonra, işittiği gibi başkasına duyuranın Allah yüzünü ağartsın.”
Peygamber Efendimizin bu tür sözleri, Müslümanların din ilmini, peygamberlerinin hadis ve sünnetini gereği gibi öğrenip her tarafa yaymalarını sağlamıştır. Ebu Zerr Gifârî adlı sahabenin şu sözleri, bu büyük çabanın güzel bir örneğidir:
‘Kılıcı enseme dayasanız ve ben de Allah Resulü nden duyduğum bir sözü, başım kesîilnceye kadar söyleme-, ye zaman bulacağımı bilsem, o sözü mutlaka size yetiştiririm.”
Peygamberimizin ashabı, hadis-i şerifleri bir yere toplamadan, ağızdan ağıza naklederek yayıyorlardı. Sözgelimi, Ebû Hüreyre, Hz. Peygamberden 5 bin 354 hadis rivayet etmiş ve bunları 800’ün üzerinde insana ezberlet-miştir. Ebû Hüreyre şöyle demiştir:
“Peygamber’den benim kadar hadis ezberleyen olmamıştır. Yalnız Abdullah b. Ömer var. Çünkü o yazardı, ben yazamam.”
Sahabe döneminden sonra ve özellikle İslam fetihleri genişledikçe, peygamberimizin ashabı çeşitli bölgelere yayılıyor ve sayıları da giderek azalıyordu, sahabelerde bulunan hadisleri toplamak için büyük bir çaba başladı.
Bu çabayı gösterenler, Peygamber Efendimizi görmeyenler, ama onu görmüş olan sahabeyi yetiştirmiş olan Tabiin dönemi Müslümanlarıdır. Bu insanlar, islami sohbet o dönemin ağır seyahat şartlarına göğüs gererek bazen tek bir hadis-i şerifi güvene layık bir kişinin ağzından duymak için İslam ülkesinin doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine dolaşıyorlardı.
Hadise karşı bu kadar değer veren Müslümanlar içinde daha sonraları bütün hadisleri bir araya getiren bilginler çıkmış ve özellikle Kütüb-ü Sitte adı verilen altı tane doğru (sahih) hadis kitabında bunlar biraraya getirilmiştir.